Bu blog sitesine yer verilen İslâmî bilgilerden, maalesef yanlış olarak bilgilenmiş insanların doğru bir şekilde bilgilenmeleri ve belirli bir zaman öncesinden beri ortaya çıkmış yanlış fikirlerin revaç bulmalarını sağlamak isteyen insanlara karşı Ehl-i Sünnet kaynakları doğrultusunda deliller sunularak reddiyede bulunmak suretiyle İslâmî hakikatlerin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Allâh rısazı için gayret bizden, hidayet ise Yüce Allâh'tandır.

29 Nisan 2008 Salı

İman üzere ölmenin kolay olmadığına dair

Alemlerin Rabbi olan Allâh'a hamd, resüllerin en şereflisi olan Muhammede salât ve selâm olsun.

Hicri 6. asırda yaşamak suretiyle takriben h. 508 yılında doğup h. 597 yılında vefat etmiş olan hanbeli alimi imam İbnu’l Cevzi “Telbisu iblis” isimli kitabında çok dikkat çekici ve ibret verici bir söz söylerek şöyle demiştir: “Melekler bir müminin iman üzerinde öldüklerini görürlerse selamette kaldığı için (küfürden uzak kalabildiği için) taaccüp ederler (hayrette kalırlar)”

Hicri 6. asırda yaşamış olan İbnu’l Cevzi’nin zamanının üzerinden 8 asır geçmiş olup 9. asra girmiş bulunuyoruz.

8 buçuk ila 9 asır öncesi bir zamanda yaşamış olan bir zatın, iman üzerinde ölen bir kimse için meleklerin taaccüp ettiğini bildirmesinden, bu zamandaki durumların daha kötü olduğu anlaşılmaktadır.

Şam diyarının bir önceki muhaddisi olan şeyh Bedruddin el-Hasenî (radıyallâhu anh): “Melekler bu zamanda iman üzerinde ölen kimseler için taaccüp ederler” sözünü çok söylerdi.

Peygamber Efendimiz Aleyhisselam bir hadis-i şerifinde mealen şöyle buyurmuştur: “Hiç bir gün yoktur ki sonrakisi daha kötü olmasın”

İman üzerinde kalabilmek için imanı bozan şeyleri iyi bilmek gerekir. Çünkü imanı bozan inanışlar, fiiller (işler, eylemler) ve sözler vardır. Yani alimler küfrü üç kısma ayırarak bunların inanışlar, fiiller ve sözler olduklarını belirtmişlerdir. Bu üç kısımdan her biri diğer kısımlar dahil olmaksızın, kendi başına Dinden çıkarır. Yani mesela bir kimse Allâh’ın uzuvları olduğuna, ışık saçan bir nur olduğuna veya mekanı olduğuna inanırsa, bu küfür olan inancını ağzına almasa da yine de Dinden çıkmıştır çünkü küfrün kısımlarından birine düşmüştür. Aynı zamanda bir kimse inanmayarak “Allâh baba” dese, bu da Dinden çıkmıştır, çünkü küfrün kısımlarından birine düşmüştür.

Her alim ve hoca zamanında yayılmış olan küfür sözlerine karşı uyarmak zorundadır. Hatta hutbe verme işini üstlenmiş olan hocaların başta olmak üzere vazifeleri küfürlere karşı uyarmak ve farzları beyan etmektir.

Hanefi alimlerinden olup meşhur olan “Fetaval-bezzaziyye” kitabını yazan alim, bu kitabında şöyle demiştir:
“İnsanlara, Yaratan Mevlamız Azze ve Celle’nin sıfatını öğretmek ve Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’in özelliklerini beyan etmek en önemli işlerdendir. Vaaz vermeye başlayanlar meclislerinde, minberlerinin üzerinde insanlara bunları öğretmelidirler. Allâh Teâlâ şöyle buyurmuştur:

(‏وَذَكِّرْ فَإِنَّ ‏الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ)
-Ez-Zâriyât suresi, 55. ayet-

Manası: “Hatırlat muhakkak ki hatırlatma müminlere fayda verir.”
Camiilerde imamlık yapanlar da cemaatlerine namazın şartlarını, İslâm’ın hükümlerini ve hak mezheplerinin özelliklerini öğretmelidirler. Eğer bu imamlar cemaatlerinde bir bidatçinin bulunduğunu öğrenirseler ona yol göstersinler ve eğer o bidatçi kendi bidatine davet edecek olursa o zaman ona mani olsunlar. Buna güçleri yetmeyecek olursa o zaman onun davasını hakimlere kaldırsınlar ki o bidatçi vazgeçmeyecek olursa onu o beldeden sürgüne göndersinler (uzaklaştırsınlar). Alim de bir Kadı’nın (mahkemede kadılık yapanın) veya başka birisinin insanları Ehl-i Sünnet yoluna aykırı bir şeye davet ettiğini öğrenirse veya onda böyle bir durumun bulunduğunu zannediyorsa o zaman insanlara böylesine tabi olmanın ve böylesinden ilim almanın caiz olmadığını öğretmelidir. Çünkü böylesinin hakkı anlatması esnasında avam’ın (havas olmayan alt tabaka’nın) doğru diye inanacağı batıl bir şeyi karıştırması beklenir ki bu durumda o batıl şeyi ortadan kaldırmak zorlaşır.”


Hadis hafızı ve luğatçilerin sonuncusu olan Murtedâ ez-Zebîdî el-Hanefi “İthâf essâdeti’l-muttekîn bi şerhi ihyâi ulumeddîn” isimli eserinde şöyle demiştir: “Dört mezhebin imamları küfür olan sözlerin beyanı hakkında risaleler bir araya getirmişlerdir.”


Molla Ali el-Kârî, imam Ebu Hanifeye (radıyallâhu anh) ait olan “Fıkhu’l-Ekber” risalesini açıklarken: “Küfre düşüren hususları bilmek vaciptir” demiştir.

İmam Nevevi bir eserinde hanefilerin, Dinden çıkaran küfürlerle ilgili hususlara daha çok önem verdiklerine dikkat çekerek şöyle demiştir: “Hanefiler sâdâtı, küfür ile ilgili hususları tatad etmekte (saymakta) bizlerden (biz şafiîlerden) daha çok önem vermişlerdir.”

Hanefi alimlerinin asıl tutumu bu iken maalesef hanefi diye geçinen çok sayıdaki hocaların bu hususlara değinmedikleri görülmektedir. Oysaki zulümlerin en kötüsü, günahların en büyüğü küfürdür yani Dinden çıkaran şeydir. Yani bir insan, helal kabul etmeyerek bin müslüman öldürecek olsa başka bir insan da küfür işleyerek İslâm Dininden çıkacak olsa, Dinden çıkan bu insanın yaptığı daha beterdir, daha kötüdür, zulmü daha büyüktür.

İnsanın Dinden çıkmasına en çok sebep olan şey dil (dille çok konuşmak) olduğu için, dile sahip çıkıp ne konuşulduğuna çok dikkat edilmesi gerekir. Çünkü en çok işlenen günahlar dille işlenmektedir, en çok işlenen küfürler dille işlenmektedir.

Şu halde diline sahip çıkıp da dikkat ederek az konuşan insan dille işlenen kötülüklerden selamette kalır ve böylece imanına sahip çıkmış olur.

Allâh’a dua ederken çokca “Yâ Allâh bizlere hüsn-ü hatime’yi (imanlı, hayırlı bir halde ölmeyi) nasip eyle” demek yerinde olur.

Geçmiş zamanda yaşamış bir müslüman, mübarek Kâbe’nin örtüsüne tutunup çokca: “Yâ Allâh bana hüsn-ü hatime’yi nasip eyle” diye dua ederdi. Böyle dua etmesi bir müslümanın dikkatini çekmiştir ve bu sebeple o müslüman kendisine niçin çokca böyle dua ettiğini sormutur. O insan da cevaben şöyle demiştir: “Benim iki kardeşim vardı ve ikisi de ücret karşılığı beklemeden gönüllü olarak onlarca yıl müezzinlik yapmıştır. Fakat ikisi de ölmeden önce küfre girip kafir olarak ölmüştür”

Bu iki insanın küfür üzere ölmesine sebep olan durum araştırıldığında ortaya çıktı ki büyük olan bazı günahları yapmaya kesintisiz olarak devam ediyorlardı.

Günahların uğursuzluğu olduğundan dolayı büyük günahlara girmeye devam eden bir insan için, sonunda küfre girip imansız olarak ölmesi endişe edilir.

Mesela namaz kılmamaya devam eden birisi için, sonunda küfre girip imansız olarak ölmesi endişe edilir.

Yüce Allâh bizlere, dilimize sahip çıkmayı ve imanımızı korumayı nasip eylesin.

Hiç yorum yok:

Burada Yayınlanan Bilgilerin Paylaşımı Hakkında

Burada paylaşılan bilgilerin, alıntılanarak başka bir sitede yayınlaması için izin almak gerekmez. Başka insanların yazmış olduğu faydalı bilgileri paylaşmak için Dini açıdan izin almak şart değildir. Önceki zamanda gelmiş alimler, kendi elleriyle kitap telif ederek emekleri daha çok geçtiği halde kitaplarının çoğaltılması hususunda bunun izinsiz olarak yapılamıyacağına dair bir hüküm vermemişlerdir. Çünkü bu İslâm Dinine göre caiz olan bir durumdur. Yani bir kitabın yazarından izin almaksızın o kitabı çoğaltan bir insan mahsurlu olan bir duruma düşmemiştir. Din adına aksini iddia edenler Dine aykırı bir söz söylemiş olurlar.

Ancak kişinin, başkalarına ait olan araştırmalarını kendine aitmiş gibi bir izlenim bırakması da uygun bir davranış değildir. Sözün kısası, başkalarının da faydalanması için alıntılanacak yazının kaynağı belirtilirse uygun olur. Böylece okuyucular diğer yazılardan da faydalanabilirler.

İletişim

Tekliflerinizi ve yazılmış hatalar varsa bu hususlarda ikazlarınızı şurayı: Profilimin tamamını görüntüle tıklayarak ilgili sayfada görüntülenen iletişim kısmındaki email adresi aracılığıyla iletebilirsiniz.

Hakkımda

İlimsizce fetva verenlerin ve kafa karıştırcı bilgileri etrafa yaymaya çalışan birçok insanın önceki zamanlara nazaran oranla daha çok türediği bu zamanda Ehl-i Sünnet'in gerek arapça gerekse türkçe dilinde yazılmış olan kaynak eserlerinden yararlanmak suretiyle İslâmi hakikatlerin ortaya çıkması için müslümanların hizmetine yaptığım araştırmaları paylaşmak isterim. Yüce Allâh'tan niyetimi Kendisi için hâlis kılmasını, riyâkar olmaktan korumasını ve hâlis bir niyet üzerinde kalmamı nasip etmesini dilerim.