Bu blog sitesine yer verilen İslâmî bilgilerden, maalesef yanlış olarak bilgilenmiş insanların doğru bir şekilde bilgilenmeleri ve belirli bir zaman öncesinden beri ortaya çıkmış yanlış fikirlerin revaç bulmalarını sağlamak isteyen insanlara karşı Ehl-i Sünnet kaynakları doğrultusunda deliller sunularak reddiyede bulunmak suretiyle İslâmî hakikatlerin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Allâh rısazı için gayret bizden, hidayet ise Yüce Allâh'tandır.

Blog Arşivi

9 Haziran 2008 Pazartesi

Cariye hadisi hakkında önemli bir açıklama


Bir defa cariye hadisi muztarib olan bir hadistir yani birbirinden değişik olacak şekilde birçok rivayeti vardır. Böyle bir hadis ise sahih olmadığı için akaidî (inanca ait) konularda delil olarak gösterilemez. Çünkü alimlerimiz, Allâh’ın sıfatlarıyla ilgili olarak demişlerdir ki bir sıfatın Allâh’a ait olduğunu kabul edebilmek için delil olarak gösterilecek hadis sahih olup isnadındaki (dayanağındaki) bütün ravilerin (rivayetçilerin) tüm alimler tarafından sika (güvenilir) olduklarına ittifak edilmiş (sözbirliği içinde olunmuş) olması gerekiyor yani hangi hadisin sahih olması hususunda ihtilafa düşülmüşse yani hangi hadisin ravilerinin bir kısmını bazı alimler sika olarak kabul etmemisşe o zaman böyle bir hadis akaidî konularda delil gösterilemez. Kaldı ki hanefiler bir hadisin akaidî konularda delil olarak gösterilmesi için o hadisin meşhur derecesinde (meşhur hadis; en az üç sahabinin duymuş olduğu hadistir) olmasını şart koşarlar yani hadis, meşhur derecesinde değilse onlara göre akaidî konular için delil olarak gösterilemiyor.

Kısacası bir sıfatın Allâh’a ait olduğunu kabul edebilmek için bu sıfatın ya Kur’anıkerimde ya sahih olduğuna dair ittifakedilmiş sahih olan hadiste ya da alimlerin icmaında (sözbirliğinde) geçmiş olması gerekiyor. Bu hususta yani bir sıfatın Allâh’a ait olduğunu kabul edebilmek hususunda tüm alimler bu meselenin böyle olması gerektiğine dair ittifak etmişlerdir. Ancak hanefiler sözkonusu olan hadis hususunda, o hadisin meşhur olmasını şart koşmuşlardır.

Ayrıca bu cariye hadisi sahih-i Muslim’de geçse de bu onun sahih olduğu anlamına gelmez. Çünkü Muslimin kendisi kitabının önsözünde bildirir ki, kitabına geçirmiş olduğu hadisleri muhaddislere (hadis alimlerine) arz etmiştir ve bunun üzerine onlar dört hadis hariç hepsini kabul etmişlerdir. Yani kitabında muhaddisler tarafından kabul edilmemiş dört hadisin bulunmasından bizzat söz eder. Ancak bunların hangileri olduğuna değinmez. Fakat muhaddisler bunların hangileri olduğunu tespit etmişlerdir. İşte cariye hadisi de bunlardan biridir.

Zamanımızın tartışmasızca büyük muhaddisi olarak kabul edilen şeyh Abdullâh el-Hararî'ye ait olan “Şerh el-kavîm fi halli elfâzis-sıratı’l-mustekîm” adlı eserinde bu konuyla ilgili geçen değerli bilgilerden, şunlar belli olur:
Cariye hadisinin sahih olmadığına delil olarak denilir ki bu hadis iki şeyden dolayı sahih değildir.

Birincisi değişik yönlerden rivayet edilmiş olmasıdır.

İkincisi “Allâh nerededir” diye geçen ifadenin Dinin usulüne (temellerine) aykırı olmasıdır. Çünkü Şeriatın usulündendir ki bir kişiye, kendisinden “Allâh göktedir” ifadesi duyulmasıyla Müslüman olarak hükmedilmez çünkü bu söz yani Allâh göktedir sözü, hem hiristiyanlar hem yahudiler hem de başka dinin mensupları tarafından ortakca söylenen bir ifadedir. Dinimizde bu hususla ilgili olarak asıl (temel) olarak kabul edilen husus, mütevatir derecesinde olan bir hadiste geçenidir. Sözkonusu olan mütevatir hadis ise mealen şöyledir: “Ben insanlarla taki Allâh’tan başka bir İlâhın olmadığına ve benim Allâh’ın Resulü olduğuma şehadet edinceye kadar, ... savaşmakla emrolundum”

Cariye ile ilgili rivayetlerden imam Malik'in şu rivayeti (Allâh’tan başka bir İlah'ın olmadığına şehadet ediyor musun?) Dinin usulü ile bağdaşmaktadır.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hakkında, o kadın kölesinden sırf “Allâh göktedir” ifadesini duymuş olmasıyla o kadına müslüman olarak hükmetmiştir demek, Peygamber Efendimize (sallallâhu aleyhi ve sellem) yakışmaz.

Nerede kelimesi hakkında bilinmelidir ki bu kelime çoğu zaman mekan hakkında sorulan bir soru olarak söylenir. Fakat bazı durumlarda mekan hakkında bir soru olarak değil derece hakkında sormak için söylendiği de olur. Mesela arapçada denilir ki Ali nerde Muaviye nerde? Hatta türkçe dilinde bile bir kişiyle başka bir kişi arasında büyük bir fark olduğunu ifade etmek için mesela Ahmet nerede Mehmet nerede denilir yani ikisinin bir tutulmasının doğru olmadını ifade etmek için söylenir. Kısacası arapçada nerede kelimesinin başka anlama geldiği de oluyor.

Şunu da iyi bilmek gerekir Muslim'in rivayet ettiği o hadisi sahih olarak kabul edenler, o hadisi zahirine (zahiren kuruntu ettirdiği anlama yani Allâh’ın, zatıyla gökte bulunuyor diye kuruntu ettirdiği anlamına) hamletmemişlerdir (öyle anlamamışlardır). Onlar şunu anlamışlardır: “Allâh nerede” ifadesi, senin Allâh’ı yüceltmek bakımından inancın nedir? anlamındadır. “Allâh göktedir” ifadesi ise Allâh’ın derecesi pek yüksektir anlamındadır.

Allâh’ın gökte olduğunu kabul edenler, Allâh’ın değiştiğini kabul etmiş olurlar ki böylece Eş-şûra suresinin 11. ayetini yalanlamış olurlar. Çünkü değişkenlik yaratıkta bulunan bariz bir sıfattır ve yaratık olmaya işaret eden en büyük alamettir. O halde Allâh’ın gökte olduğunu söyleyenler Allâh’ın önceden gökte olmadığını, sonradan Allâh’ın gökte olduğunu kabul etmişlerdir. Bu inancı akıl bile kabul etmez. Dinimizde akla değer verildiği El-Mulk suresinde geçen bir ayetten anlaşılır. Ayette bildirilir ki kafirler ahirette derler ki bizler dinleseydik (kabul ederek dinleseydik) ve akıl etseydik (aklı kullansaydık) cehennemlik olmayacaktık. Bu zamanımızda Allâh’ı yaratıklara benzetenler aklı devre dışı bırakırlar, hatta tartışmalarda aklın devre dışı bırakılması gerektiğini söylerler. Çünkü bu hususta aklını güzelce kullanan kimse o bozuk inancın bozukluğunu fark eder.

Bu bilgiler dünyanın muhaddisi şeyh Abdullâh el-Hararî'nin “Şerhu’l-kavîm fi halli elfazi essirati’l-mustekîm” kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır. Allâh bu mübarek zattan razı olsun (makamını yükseltsin) ve ilminden daha da faydalanmamızı nasip etsin.

Hiç yorum yok:

Burada Yayınlanan Bilgilerin Paylaşımı Hakkında

Burada paylaşılan bilgilerin, alıntılanarak başka bir sitede yayınlaması için izin almak gerekmez. Başka insanların yazmış olduğu faydalı bilgileri paylaşmak için Dini açıdan izin almak şart değildir. Önceki zamanda gelmiş alimler, kendi elleriyle kitap telif ederek emekleri daha çok geçtiği halde kitaplarının çoğaltılması hususunda bunun izinsiz olarak yapılamıyacağına dair bir hüküm vermemişlerdir. Çünkü bu İslâm Dinine göre caiz olan bir durumdur. Yani bir kitabın yazarından izin almaksızın o kitabı çoğaltan bir insan mahsurlu olan bir duruma düşmemiştir. Din adına aksini iddia edenler Dine aykırı bir söz söylemiş olurlar.

Ancak kişinin, başkalarına ait olan araştırmalarını kendine aitmiş gibi bir izlenim bırakması da uygun bir davranış değildir. Sözün kısası, başkalarının da faydalanması için alıntılanacak yazının kaynağı belirtilirse uygun olur. Böylece okuyucular diğer yazılardan da faydalanabilirler.

İletişim

Tekliflerinizi ve yazılmış hatalar varsa bu hususlarda ikazlarınızı şurayı: Profilimin tamamını görüntüle tıklayarak ilgili sayfada görüntülenen iletişim kısmındaki email adresi aracılığıyla iletebilirsiniz.

Hakkımda

İlimsizce fetva verenlerin ve kafa karıştırcı bilgileri etrafa yaymaya çalışan birçok insanın önceki zamanlara nazaran oranla daha çok türediği bu zamanda Ehl-i Sünnet'in gerek arapça gerekse türkçe dilinde yazılmış olan kaynak eserlerinden yararlanmak suretiyle İslâmi hakikatlerin ortaya çıkması için müslümanların hizmetine yaptığım araştırmaları paylaşmak isterim. Yüce Allâh'tan niyetimi Kendisi için hâlis kılmasını, riyâkar olmaktan korumasını ve hâlis bir niyet üzerinde kalmamı nasip etmesini dilerim.