Bu blog sitesine yer verilen İslâmî bilgilerden, maalesef yanlış olarak bilgilenmiş insanların doğru bir şekilde bilgilenmeleri ve belirli bir zaman öncesinden beri ortaya çıkmış yanlış fikirlerin revaç bulmalarını sağlamak isteyen insanlara karşı Ehl-i Sünnet kaynakları doğrultusunda deliller sunularak reddiyede bulunmak suretiyle İslâmî hakikatlerin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Allâh rısazı için gayret bizden, hidayet ise Yüce Allâh'tandır.

Blog Arşivi

9 Haziran 2008 Pazartesi

Yüce Allâh’ın küfür üzere ölen kimseleri af etmeyeceğine dair


Yüce Allâh’ın, küfür üzere ölen kimseleri af etmeyeceği ve rahmet etmeyeceği Kur’an ve Nebevi nassı ile sabittir. Bunun aksini iddia eden Allâh’ın Dini yalanlamış olur. Hanefi alimlerin ileriye gelmişlerinden olan imam Nesefi: “Nassları (Kur’an ayetlerini veya sabit olan Hadisler’deki hükümleri) red etmek küfürdür” demiştir.

{إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ}
Muhammed suresi/30.ayet

Bu ayette net bir şekilde Allâh’ın, küfür üzere ölen kimseleri af etmeyeceği bildirimektedir.

{وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ}
El-E’râf suresi/156. ayet

Bu ayette Allâh’ın rahmeti her şeyi kapsamıştır yönünde geçen anlam, henüz ölmeyip de yaşamakta olan kafirin dünyadaki halini de kapsamaktadır. Yani dünya hayatını yaşayan mümine de kafire de Allâh rahmet eder. Bu şu anlama gelir Allâh onlara da sıhhat verir, bol rızık verir ve saire. Ayetin devamında ise rahmetin ahirette şirkten sakınlanlara yani müminlere has olduğu bildirilmektedir. Yani küfür üzere ölen kimselere ahirette rahmet yoktur.

{وَلاَ يَرْضَى لِعِبَادِه ِالْكُفْرَ }
Ez-Zumer suresi/7. ayet

Bu ayette net bir şekilde Allâh’ın, kulları için küfre razı olmadığı bildirilmektedir.

Dolayısıyla işlenen küfürlere kesinlikle razı olunamaz, saygı da duyulamaz. İslâm alimleri bir kaide olarak demişlerdir ki: “Küfre rıza göstermek küfürdür”

Allâh’ın küfre razı olmaması, İslâm Dininin diğer dinlere saygılı olmadığına delalet eder. Bunun aksini iddia ederek İslâm Dininin diğer dinlere saygılı olduğunu söyleyen bir kimse İslâm Dinini yalanlamış olur.

Bazı insanlar bu bozuk anlayışları için bir de alakasız olan bir hadis-i şerifi delil göstermeye çalışırlar. Bu durum ise onların hadis-i şerifi yanlış anlamalarından kaynaklanmaktadır. Böylece de böylelerinin Dini bilgilerde güvenilir olmadıkları ve Dini bilgilerde, hadisler hususunda yetersiz oldukları ortaya çıkmış olur.

Sözkonusu olan insanların yanlış anladıkları nokta şu ki Peygamber Efendimiz Aleyhisselam güya yahudi olan bir insanın cenazesi götürülürken ona saygı duyarak ayağa kalkmış. Oysaki bu söz, doğru anlayıştan yoksun olan yanlış bir yorumdan başka bir şey değildir.

Bir yahudinin cenazesi (ölüsü) götürülürken Peygamber Efendimizin Aleyhisselam ayağa kalkması ve bunun üzerine kendisine bir şeylerin söylenmesi ve Peygamber Efendimizin Aleyhisselam mealen: “O bir can değil midir?!” diye cevap vermesi yönünde Buharide geçen sahih hadisteki bu bilgiler, Peygamber Efendimizin Aleyhisselam, o insanı yüceltmek için ayağa kalktı anlamına gelmez. Bu olay, Peygamber Efendimizin Aleyhisselam ölüm durumunun korkulu olduğunu belirtmesi ve o cenaze ile birlikte olan melekleri yüceltmesi anlamına gelir. Buna İbni Hibbân’ın, Peygamber Efendimizin Aleyhisselam mealen: “Ancak onunla (küfür üzere olan kimsenin cenazesiyle) birlikte olan için (melek için) kalkarsınız” buyurduğuna dair rivayet ettiği hadis-i şerif işaret etmektedir.

İbni Hibbân’ın Abdullâh ibnu Ömer hadisinden rivayet ettiği nass ise şöyledir: “Adamın birisi Allâh’ın resûlüne: “Yâ Resûlellâh, yanımızdan kafirin cenazesi geçer, onun için ayağa kalkalım mı? diye sorarken, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam mealen: “Evet onun için ayağa kalkın, sizler (aslında) onun için (kafir olan o insan için) ayağa kalkacak değilsiniz, siz ancak ruhları kabzedeni (alanı) yüceltmek için kalkarsınız.” buyurmuştur. Şu halde bu olay böyle yorumlanmalıdır, zamanın muhaddisi allame Abdullâh el-Hararî Hocaefendi (Allâh onun ömrünü uzun eylesin) “Buğyetuttalib li ma’rifeti ilmiddin el-vacib” kitabında bu önemli tespitlerde bulunarak açıkladığı gibi. [1]


[1] Buğyetuttalibi li ma’rifeti'l-ilmiddîniyyi'l-vacib, Dâru’l-Meşârî’, c.1, s. 353, 7. baskı

Hiç yorum yok:

Burada Yayınlanan Bilgilerin Paylaşımı Hakkında

Burada paylaşılan bilgilerin, alıntılanarak başka bir sitede yayınlaması için izin almak gerekmez. Başka insanların yazmış olduğu faydalı bilgileri paylaşmak için Dini açıdan izin almak şart değildir. Önceki zamanda gelmiş alimler, kendi elleriyle kitap telif ederek emekleri daha çok geçtiği halde kitaplarının çoğaltılması hususunda bunun izinsiz olarak yapılamıyacağına dair bir hüküm vermemişlerdir. Çünkü bu İslâm Dinine göre caiz olan bir durumdur. Yani bir kitabın yazarından izin almaksızın o kitabı çoğaltan bir insan mahsurlu olan bir duruma düşmemiştir. Din adına aksini iddia edenler Dine aykırı bir söz söylemiş olurlar.

Ancak kişinin, başkalarına ait olan araştırmalarını kendine aitmiş gibi bir izlenim bırakması da uygun bir davranış değildir. Sözün kısası, başkalarının da faydalanması için alıntılanacak yazının kaynağı belirtilirse uygun olur. Böylece okuyucular diğer yazılardan da faydalanabilirler.

İletişim

Tekliflerinizi ve yazılmış hatalar varsa bu hususlarda ikazlarınızı şurayı: Profilimin tamamını görüntüle tıklayarak ilgili sayfada görüntülenen iletişim kısmındaki email adresi aracılığıyla iletebilirsiniz.

Hakkımda

İlimsizce fetva verenlerin ve kafa karıştırcı bilgileri etrafa yaymaya çalışan birçok insanın önceki zamanlara nazaran oranla daha çok türediği bu zamanda Ehl-i Sünnet'in gerek arapça gerekse türkçe dilinde yazılmış olan kaynak eserlerinden yararlanmak suretiyle İslâmi hakikatlerin ortaya çıkması için müslümanların hizmetine yaptığım araştırmaları paylaşmak isterim. Yüce Allâh'tan niyetimi Kendisi için hâlis kılmasını, riyâkar olmaktan korumasını ve hâlis bir niyet üzerinde kalmamı nasip etmesini dilerim.